Üçüncü dünya harbi bu. Gövdeler ayakta, ruhlar aman dileniyor süngüler ucunda.
Cennete heves edip cinnete konuyor us. Ölümden önce lakin ‘yaşamak’tan öte, sahtelikten peydah bir bataklığın önünde, hayatın kurumlu dibinde sallıyor beyaz bayrağı kara kirler içinde.
Nagalip bir yarış bu; varılmaz yol, çıkmaz sokak. Kurmaca, kalpazan, ard arda çalıp duran ölümsüz bir nakarat. Yalanın dili munis, dansı kıvrak ve cephe cephe düşüyor hakikat .
Hani bazen
mikrofon açık unutulur da konuşmacının tüm konuştukları duyulur… Aslında
programın akışının dışında yaşanan bir olaydır bu ve istenmeyen sonuçlara neden
olabilir.
Benim de ara
ara böyle istenmeyen küçük kazalarım olur. Özenle, kelimeleri seçe seçe, tekrar
tekrar üzerinden geçerek yayınladığım yazılarımı bitirmemin hemen ardından,
kalemimin kapağını açık unuturum. Planlı yazım faaliyetimin dışında gelişen ve kimsenin
okumayacağını düşündüğüm kelimeleri ardı ardına sıralar, el ele tutuştururum. Özenmem,
kelimeleri seçmem ve tekrar üzerinden geçmem. Orası sahnenin arkasında,
seyirciden uzakta kuralsız bir alandır.
Kalemimin
kapağı açık kaldıysa ve karalamaya başladıysa yer yer beyefendi, yer yer
serseri kelimeler… Ve siz okuduysanız bu başıboş cümleleri, bunun bir iş kazası olduğunu aklınızdan
çıkarmayın. Argo kelimelerimin rahatsız edici haykırışlarını duyarsanız eğer,
kusura bakmayın ama bu konudaki burun kıvırışlarınızı ciddiye alamam, çünkü siz
de fazlasıyla kullanıyorsunuz onları mikrofonun kapalı olduğu zamanlarda. Değil
mi?
Peki, neden
mikrofonun açık olduğu zamanlarda sarf ettiğimiz kelimelerle mikrofonun kapalı
olduğu zamanlarda sarf ettiklerimiz çoğunlukla birbirine tezat oluşturur hiç
düşündünüz mü? Kapalı olduğunda söylediklerimizin daha çok asıl ve samimi
görüşlerimiz olduğu aşikâr iken, açık olduğunda söylediklerimiz neden gerçeklik
ve samimiyetten uzak olur?
Fark, sahnenin neresinde durduğumuz ile ilgilidir. Sahnenin tam ortasında ışıklar altında ve seyircinin bakışları üzerimizdeyken, genellikle kendi benliğimizden uzak, seyircinin görmek ve duymak istediklerine yönelik sahte bir surete bürünürüz. Çünkü seyirci için sizin doğrularınızın ve acıtan gerçeklerinizin bir önemi yoktur. Ne kadar seyircinin duymak istediklerini dillendirir ve görmek istediklerini sahnelerseniz, seyircinin de takdirini kazanırsınız.
Sahnenin
arkasında gözlerden uzak karanlık bir alanda ise kendi benliğimize bürünüveririz.
Orada sadece bir seyirci vardır, o da kendimiz. Kendinizi kandıramazsınız.
Seyirci koltuğunda otururken başka bir konuşmacının sizin duymak ve görmek
istediklerinizi sergilemesi beklentisi içerisinde olabilirsiniz fakat konuşmacının(oyuncunun)
da dinleyicinin(seyircinin) de siz olduğunuz bir ortamda kendinizi
kandıramazsınız. İşte bu ortamda(mikrofon kapalı iken) başkaları tarafından
fark edilirseniz, o başkalarının hayal kırıklığına neden olabilirsiniz. Buradaki
ayrımı iyi yapmalıyız. Gerçeklerin sıklıkla kulağımızdan ve gözümüzden içeri
girmesini istemeyiz. Gerçekler, özellikle akıl almaz insan ırkının
şekillendirdiği bu gezegenin gerçekleri oldukça rahatsız edicidir.
Biliyorum!
Kalemimin kapağını(mikrofonu) açık unuttuğumu düşündünüz ve merakla serseri ve
argo kelimelerimin izini sürdünüz. Ama yazarken kelimeleri yine özenle seçmeye
çalıştım ve tekrar üzerinden geçtim. Yani aslında o yazı bu yazı değil…
Mikrofon
açık!
Şimdi müsaadenizle
sahneden iniyorum. Sahne arkasında küçük bir işim var.
Yine
bazılarınız çok kapalı ve kafa karıştırıcı yazdığımı düşünebilir.