
Arsız bir rüzgâr eser,
kitabın sayfaları açılır,
kurumuş bir gül düşer yere, gören olmaz.
Siyah paltolu yaşlı bir adam bastonuna dayanarak yalnız yürüyordur karlı yolda, gökyüzü gridir, alıcı kuşlar adamın başında dönüyordur.
Saçlarını topuz yapmış, beyaz elbiseli bir kadın geçmişi çiğniyordur çıplak ayaklarıyla.
Meczubun biri keman çalıyordur uzakta, aşığın biri kadının çiğnediği geçmişe kaldırıyordur son kadehini, burnunu koluna siliyor, ağlıyordur.
Biri İstanbul’u duymaya çalışıyordur, şiirdeki gibi ve hatta gözleri inadına açık!
Sarı yapraklardan adamlar savruluyordur rüzgârda, biri gelip süpürüyordur iş icabı!
Yağmur yağıyordur şehre, kaldırımlar ıslanıyor, üstü ıslak küçük bir çocuk titriyordur köşede.
Umutları koltuğunun altında bir adam, gökkuşağının altından geçmeye çalışıyordur kimse görmeden.
Biri veda ediyordur sevdiğine, öteki kavuşuyordur ayrılanlardan haberi olmadan.
Kovadaki istavrit hayatın anlamını sorguluyordur son nefesini vermeden önce.
Martı gülüyor, çocuk üzülüyordur denize düşen simide.
Arsız bir rüzgâr eser,
kitabın sayfaları açılır,
kurumuş bir gül düşer yere,
gören olmaz.
Aynı Şarkıdan.
5 KASIM 2010
ÇORLU
Ali Gülcü
“Kova derininde istavrit olsam, hayatı sorgulasam” dedirttiniz 🙂
Elinize sağlık.
BeğenLiked by 3 people
Nr büyülü değil mi? :))
BeğenLiked by 2 people
Tüm Demlik Edebiyat kadrosunun yazılarına ne uygun bir sıfatmış “büyülü”…
BeğenLiked by 2 people
Hep söyle bir şeyler lütfen. 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ederim, selamlar
BeğenLiked by 1 kişi
Her şey bir gülün yere düşmesiyle başlar.
BeğenLiked by 1 kişi