
Merhaba insan. Benim adım Tyke… Ben bir filim.
Size bu satırları demir parmaklıklı, bedenimin anca sığdığı, herhangi bir yöne doğru özgürce hareket edemediğim hücremden yazıyorum.
Şu anda 19 yaşımdayım. Nerede doğduğumu bilmiyorum fakat küçüklüğümden beri bu dar ve pis yerlerde tek başıma yaşıyorum. Sirklerde ve eğlence parklarında çalışıyorum.
Bazen rüyalarımda daha önce hiç görmediğim yerler görüyorum. Ucu bucağı belli olmayan yeşil düzlükler, masmavi rengiyle geniş göller, tenimi yakarcasına bana dokunan ulu güneşi görüyorum. Büyüklü küçüklü yüzlerce fil görüyorum… Uyandığımda ise sıvasız bir duvar, yanımda kendi pisliğim, önümde ara sıra biraz saman görüyorum.
Yoruldum…
Her gün, gündüzleri terbiyecim ve bakıcım tarafından çivili sopalarla ve demir çubuklarla dövülüyorum. Akşamları yüzlerce insanın karşısında tehlikeli gösteriler yapmaya zorlanıyorum. Eğer benden istenilen hareketleri yapamazsam, ışıltılı gösteri gecelerinin sonunda, karanlıkta önce dövülüyor sonra aç ve susuz bırakılıyorum.
Acı çekiyorum…
Her hafta yüzlerce kilometre, dar bir kafeste sağa sola çarparak yolculuk yapıyorum. Ayaklarım dayanamıyor. Doymuyorum, kuru ottan başka bir şey vermiyorlar. Kana kana su hiç içemedim. Vücudumun her yerinde yaralar oluştu. Tedavi etmiyorlar ve gün geçtikçe daha çok canım yanıyor.
Bazen rüyalarımda daha önce hiç yemediğim şeyler yiyorum. Farklı farklı ağaçlardan yapraklar, gür çayırlıklarda çeşit çeşit otlar. Billur nehirlerden hortumumdan taşarcasına su içiyorum. Ve hortumumdan sırtıma püskürtüyorum. Çamurlarda doyasıya uzanıyorum… Uyandığımda içi boşalmış bir su testisi, hortumumda içi derinleşmiş acı veren bir yara görüyorum.
Korkuyorum…
Artık bedenim yorgun, gönlüm yorgun, benden istenileni yapamaz oldum. Yapamadıkça dövüyorlar… Hastayım, anlamıyorlar… İnsanlara zarar vermekten korkuyorum. Kaçıp gideyim diyorum buralardan, belki rüyalarımda gördüğüm yerleri bulurum!
Bir süre önce Pennsylvania’da, dayanamayıp sahneden kaçtım ve binanın kapılarını kırdım, yakaladılar. Ardından üç ay sonra Dakota’da terbiyecimin beni çivili sopayla dövdüğü sırada yine dayanamayıp terbiyecimi ezdim kaçtım, yakaladılar.
Kendimi buraya ait hissetmiyorum…
Bu acılara, bu işkencelere, bu açlığa-susuzluğa, bu sevgisizliğe, bu acımasızlığa, bu derin yaralara, bu bitmez yollara, bu soğuk duvarlara, bu insanlara daha ne kadar süre dayanabilirim bilmiyorum.
Bazen rüyalarımda daha önce hiç görmediğim yerler görüyorum. Uçsuz bucaksız yeşil düzlükler. Masmavi geniş göller, nehirler… Yüzlerce fil görüyorum omuz omuza çamur deryalarında. Tam 86 tane ateşten Anka kuşu görüyorum, beni olduğum yerden kaldırıp bulutların üzerine bırakıyorlar. Kapattığım gözlerimi açıyorum… Ve karşımda annemi görüyorum…
Kaçıp gideyim diyorum buralardan… Belki rüyalarımda gördüğüm yerleri bulurum!
(1993 Tyke / Hawthorn sirki)
Buraya kadar olan bölümü Tyke kendi yazdığı mektupla bize anlattı. Mektubu yazdığından bir yıl sonra yaşananları da ben anlatayım size:
1994 yılıydı, Honolulu’da gündüz yapılan bir sirk gösterisi sırasında yaşadıklarına artık dayanamayan Tyke kendini kaybetti ve yüzlerce seyircinin önünde terbiyecisini ayaklarıyla ezerek öldürdü. Tyke’i sakinleştirmeye gelen bakıcısını da ağır yaralayıp kaçarak çıkış kapısına doğru koşmaya başladı. Kaçmasını engellemek için demir kapıyı kapatmaya çalışan sirk görevlisini de yaralayarak ana caddeye ulaştı. Yoğun trafikte araçlara ve insanlara aldırmadan var gücüyle koştu. Çok zaman geçmeden polis ekipleri Tyke’in etrafını sardı. İki araç arasında bekleyen Tyke’a tabanca, av tüfekleri ve hafif makineli silahlarla ateş etmeye başladılar. Tyke’in vücuduna tam 86 adet mermi isabet etti. Kanlar içerisinde olduğu yere yığılan Tyke yaklaşık iki saat sonra 20 yaşındayken öldü.(Tyke’in vurulma ve ölüm anındaki canlı görüntülerini cesaretiniz varsa Youtube’den izleyebilirsiniz.)
Tyke’in ölümünün ardından birçok vatandaş Honolulu belediyesine, devlete ve Hawthorn şirketine yüzlerce dava açtı. Sirkler konusunda geniş çapta protesto ve boykotlar gerçekleşti. A.B.D’de hayvanlar açısından sirk koşullarının iyileştirilmesine yönelik yeni yasalar çıkarıldı.
Yine de günümüzde gelinen noktaya baktığımızda birçok sirkte hayvanlar terbiye edilmek için işkencelere maruz kalmakta ve kötü beslenme, barınma koşullarında doğal yaşam alanlarından uzakta hayatlarını sürdürmekteler.
Eğer bir gün bir sirke gitmek isterseniz aklınıza lütfen TYKE gelsin.
Yukarıdaki fotoğraf Tyke ölmeden dakikalar önce çekildi.
Umarım şimdi rüyalarında gördüğü yerlerdedir.
Özkan SARI
Amin. Çok fena etkilendim. Teşekkürler.
BeğenLiked by 1 kişi
insan? Teşekkürler…
BeğenLiked by 1 kişi
Karanlık yazıların duyguları epey güçlüydü..
BeğenLiked by 1 kişi
Ya da biz karşısında bir o kadar güçsüz!
BeğenLiked by 1 kişi
Hiç bir hayvan zarar görmediği sürece birini öldürmez ama insan kendi çıkarları ve zevkleri için bir çok hayvanı telef edebilir. Ne yazık ki insanın acımasızı kendinden başka hiçbir varlığın çıkarını gözetmez. Kızılderili atasözü geldi aklıma; “Son balık öldüğünde, son nehir kuruduğunda beyaz adam paranın yenmediği anlayacak.” Çok etkilendim. Gözlerim doldu. Daha önce de biliyordum hikâyeyi ama yazınız fena sarstı.
BeğenLiked by 2 people
Çok hüzünlü, can acıtıcı, insanın pislik tarafını ayyuka çıkaran bir hikaye.
Ve evet, Özkan Sarı sarsar!
BeğenLiked by 2 people
🙏 Saygıyla…
BeğenBeğen
Tyke insanın zulmüne uğrayan milyonlarca hayvandan biri… Hikayesi ise oturup düşünülecek türden. Hele vurulup yere yığılmadan önce bir bakışı var ki; okullarda ders konusu olacak kadar dehşet verici. Ben ne sirklere ne de hayvanat bahçelerine gitmiyorum. Petshop’larada karşıyım. O kadar çok konu var ki insanın mahvettiği bazen ne konuşup ne yazacağımızı dahi bilemiyorum. Teşekkür ederim…
BeğenLiked by 2 people
Filmi izlemiştim. O gün insan olmaktan utandığım andı. 😣 Bazen konuşmak istemezsin ya. Öyleyim.
BeğenLiked by 1 kişi
Konuşmayalım o zaman. Suskunluğumuz Tyke’e bir saygı duruşu olsun. Teşekkürler…
BeğenLiked by 1 kişi
Herkes her şeyi söylemiş aslında. Ben üstüne ne koyabilirim bilmiyorum. Albaraz’a katılıyorum, öykülerin okkalı bir tokat gibi iniyor insanın yüzüne. Terra’yı izlerken bir sahne var..Gergedanın uçtuğu sahne…Ve o anda anlatıcının söylediği o cümleler…Tanrım! dedim. Biz bunu nasıl yapabiliyoruz? Ne hakla ve hangi hadle? Bu kıyamet değil de nedir?
BeğenLiked by 1 kişi
Bazı öyküleri yazarken okuyanlardan yorum beklentisi oluyor insanın. Olumlu ya da olumsuz eleştirilsin istiyor. Bazı öyküleri yazarkende böyle bir beklenti kesinlikle olmuyor(Tyke’de bunlardan biri). İşte böyle zamanlarda bir cümle dolanıp duruyor zihinlerde: Biz bunu nasıl yapabiliyoruz? Teşekkür ederim.
BeğenLiked by 1 kişi