Kara Kutu

“Hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır.” Nerede okudum ya da kimden duydum hatırlamıyorum. Herkese hitap eden ve üzerine düşünülen bir söz olduğunu da sanmıyorum. Çünkü çok az insan ve toplumun, geçmişten ders alıp geleceğini şekillendirmeye dair çabası var.

Elbet insanın kendi yaşadıkları ile toplumun geçmiş hafızası arasında büyük bir fark var. Kendi geçmişimiz; kendi kara kutumuzda kayıtlı iken, toplumsal geçmişimiz çok çok uzun zamanların içinde, sadece yazılı tarihin sayfaları arasında saklı. Onu okumak ve anlamak, geleceğe dair çıkarımlar yapıp toplumsal düzenimize yön verecek gerçekliklere dönüştürmek elbet toplumu oluşturan bireylerin bilinci ve emeğiyle mümkün.

Size burada geçmişimizi irdeleyelim, anlayalım… Geleceğimizi ona göre şekillendirelim kalıpları çerçevesinde toplumsal mesajlar verme niyetinde değilim. Benimkisi sadece; kendi zaman yolculuğumda farklı duraklarda durup, o günlere, bu günlerin penceresinden bakmak.  O günlerdeki kendimi ve iletişim kurduğum insanları, bugün ki kendime göstermek.

Aksi halde on, on iki yaşlarında bir erkek çocuğunun, anneannesi ve dedesinin paralarını çalma sürecini nasıl anlayabilirim. O zamanlar salak yerine koyduğum o insanların davranışlarını nasıl çözümleyebilirim.

Para denilen illetin ne olduğunu anlamaya başladığım zamanlardı. Yuvarlak demir olanları bakkala verdiğimde daha az, kâğıt olanları verdiğimde daha çok şey alabildiğimin farkına varmıştım. Fakat bir sorun vardı. Adına para denilen bu metal ve kâğıt cisimleri bir ağaçtan ya da akan bir çeşmeden elde edemiyordunuz. Bu paralar, nereden ve nasıl kazandıklarını bilmediğim yetişkin insanlarda oluyordu. Annem ve babam, okula gittiğim bazı günlerde sadece ve sadece bir meybuz(dönemin meyve aromalı buzu)  almaya anca yeten küçük demir paralar veriyordu.

Daha çok para istediğimde ise babam hep aynı şeyi söylerdi: “İktisatlı olmalıyız oğlum.” İktisat kelimesi; yıllar sonra üniversite sıralarında tekrar çıktı karşıma; sınırsız insan ihtiyaçlarının, sınırlı kaynaklarla nasıl karşılanacağını inceleyen bir bilim dalıymış. Şimdilerde babam yetmiş yaşına doğru yol almakta, sorsam iktisat kelimesinin ne anlama geldiğini bilmediğine eminim fakat iktisatlı olmak gerektiğinin önemini, iliklerine kadar yaşadığı maddi imkansızlıklarla geçen o yıllarda öğrendiğine de eminim. Bu durumu anlayabilmem mümkün değildi. Babamın parasının olduğunu düşünür fakat bana vermediğine inanırdım.

Yaz tatillerini köyümüzde geçirirdik. Oradayken paranın eksikliğini çok daha az hissediyordum. Köyümüzün çocuklarıyla hemen hemen aynı sosyo ekonomik guruba dahildik. Sahip olduklarımız birbirimizden ne daha fazla ne de daha azdı. Köyde, cebinde parayla gezen çocuğa hiç rastlamamıştım. Okul dönemlerinde durum farklıydı tabi, şehirde yaşıyorduk ve öğrenciler arasındaki bu fark, on yaşlarındaki bir çocuğa sorular sordurabilecek kadar ayyuka çıkıyordu.

İşte o yaz tatili günlerinden biriydi. Anneannemlere gitmiştim fakat evde kimse yoktu. Anneannem evin anahtarını genellikle kapı önündeki saksılardan birinin içine koyardı. Yanılmamıştım. Anahtarı bir saksı içinde bulup içeri girdim. Yaz tatili olması nedeniyle TRT 1(TRT kanallarından başka kanal yoktu o zamanlar)  öğlen vakitlerinde çizgi film kuşağı yayınlardı. Televizyonu açıp izlemeye başladım. Uzun bir süre geçmesine rağmen gelen giden olmadı.

O dönemler annem mutfak dolabının içindeki bazı kaplara demir paralar koyardı. Ben de ara ara oradan para çalar harçlık yapardım. Birden aklıma anneannemin dolabı geldi,  belki o da koyuyordu… Heyecanla mutfak dolapları içerisindeki çanak çömlekleri karıştırmaya başladım. Bir şey bulamadım. O an paraya olan açlığım depreşivermişti. Heyecanımın yanına biraz da tedirginlik eklendi. Sessizce yatak odasına geçtim. Önce çekmeceleri karıştırdım, kâğıt yığınlarından başka bir şey yoktu. Sonra yatağın altına baktım, bir sürü demir para vardı. Kalp atışlarım hızlanmış ve korkmaya başlamıştım. Oradan birkaç tane demir para alıp cebime koydum. Sonra süratle kapıyı kilitleyim evden ayrıldım.

Yaptığımın yanlış olduğunu bilmeme rağmen yaşadığım korku ve heyecandan da garip bir zevk duyuyordum. Çaldığım paralar bana birkaç gün yetmişti. Hatta bazı arkadaşlarıma o paralarla gazoz ısmarlamış, bana duydukları saygı ise; yine yıllar sonra ne olduğunu öğreneceğim egomun gıdası olmuştu.

Sonra bir daha girdim o yatak odasına, bu kez paralar yatağın altında değil, dedemin dolapta asılı duran ceketinin cebindeydi.

Sonra bir daha… Bir daha… Ve bir daha…

Bazen farklı büyüklükte demir paralar bazen de farklı değerde kâğıt paralar buluyordum. Anlamasınlar diye hepsini değil bir kısmını alıyordum. Hiç para olmadığı bir sefere denk gelmedim. Kendimle gurur duyuyordum. Hem para çalmanın, hem de o paralarla diğer çocuklara karşı edindiğim statünün zevki beni benden almıştı. Tek mutlak güç vardı; o da paraydı. Nasıl kazanıldığının da bir önemi yoktu aslında, paran varsa sana saygı duyuyorlardı. İşte o zamanın çocukları şimdinin yetişkinleri oldu. Çok şey değişti o günden bugüne… Değişmeyen ise, paranın hala mutlak güç olduğu gerçeğiydi.

O yaz ve sonrasındaki birkaç yaz bu durum hiç değişmedi. Hiç parasız kalmadım. Anneannem ve dedemi ustaca kandırıyordum. Ayrıca ne kadar salak oldukları karşısında da şaşırıyordum. Benden hiç şüphelenmiyorlardı. Hatta bazı zamanlar ben onlardayken anneannemin dışarı çıkması işimi daha da kolaylaştırıyordu.

Büyüdükçe yaptığımın yanlış olduğu gerçeği beni silkeledi. Artık o yatak odasına girmez oldum. Hatta öncesinde yaptıklarımdan pişman olup anneannemi ve dedemi her gördüğümde utanmaya bile başlamıştım. Tüm bu olanlar benim sırrımdı ve benimle beraber toprağa gidecekti. Yine de bu konuda hala salak olduklarını düşünüyordum.

Çok zaman geçmeden önce anneannem öldü. Bir kaç sene sonra da dedem.

Onlar öldükten sonra ise annem anlattı her şeyi bana;

O yatak odasından para çaldığım ilk gün anlamış anneannem paraları benim aldığımı. Yatağı kaldırmakta zorlanıp fazla dağıttığım için de dolaptaki ceket cebine koymaya başlamış paraları. Babamın durumunun çok iyi olmadığını bildikleri için, hem onu üzmemem hem de gidip başka insanların paralarını çalmaya kalkışmamam için para koymaya devam etmişler. Annemin de haberi olsun diye durumu ona da anlatmışlar. Anlatmışlar fakat karışmamasını, kendilerinin bu durumu bildiklerini bana söylememesini sıkı sıkı tembihlemişler. Eğer bilirsem utanır, anneannem ve dedeme karşı karmaşık duygular sergileyebilirmişim.

Şimdi artık ne söylesem boş! Ben pedagog değilim. Onların yaptıklarının çocuk eğitimi açısından yeri neresidir bilemem. Bildiğim bir şey var ki o da; ilkokul mezunu bile olmayan bu insanların bana hayatta çok özel bir ders verdikleridir.

Ha bir de “salak” konusu var tabii ki… Burada da yorumu sizlere bırakıyorum.

Unutmayın!

“Hayat ileriye doğru yaşanır, geriye doğru anlaşılır.”

Özkan SARI

Kara Kutu’ için 9 yanıt

  1. Yalnız olmadığımı biliyordum bu aşırma konusunda. İki ciklet fazla çiğnemek, bir gazoz fazla alabilmek hevesiyle uzayan ellerimi düşündükçe ben de hem kızarıp hem gülümsüyorum. Sonra sonra, nasıl olduğunu anlamadan, kendime ait olmayan iğneye bile sahip çıkmadım. Belki yakalandım, belki esaslı bir azar ve belki çok utandım, hatırlamıyorum. Bildiğim, bugün sahip olduğumu düşündüğüm tüm iyi duygu ve eylemlerimin yatırımını senin gibi çocukluğumda yaptım 🙂

    Liked by 1 kişi

  2. Ne güzel bir öykü , ne esaslı ve güven dolu bir itiraf… Kendini bilen, olduğundan memnun, bugünüyle barışık bir insanın “dün” e değerli bir selamı… Sağol, bitmesin dansı kaleminin. .

    Liked by 1 kişi

    1. Kalemi elime aldığımda çoğunlukla ne yazacağımı bilmiyorum. Önceden zihnimde kurgulayacak kadar da vaktim olmuyor. İlk cümleyle salınıyor mürekkep kağıda, suyun yolunu bulup çatlaklar içerisine doluşu gibi, mürekkepte bilinçaltım içerisinde gezinip çatlaklarıma ulaşıyor. Tamam olanı değil, eksik kalanı dolduruyor. Son cümleyi yazdığımda ise belki geçmişe bir saygı duruşunda bulunuyor, yazının ölümsüzlüğüyle minnet borcumu ödemeye çalışıyorum. Teşekkürler…

      Liked by 2 people

  3. Lise yıllarımda doğrudan ihtiyacım olan/olduğunu sandığım metalara yöneliyordum, parayla işim yoktu. Neydi ihtiyaçlarım? Alkol, alkol, alkol, kitap ve kaset… Alkol olmasa fakir entel diyebilirlerdi ama alkol olunca serseri diyorlardı…

    Bu arada bazı yetişkinlerin yaşlandıkça bilgeleşmeleri ne güzel.

    Liked by 1 kişi

  4. Başından beri anneanne ve dede karakterlerinin okkalı bir ders vereceğini bilerek ilerledim. (“salak” kelimesi fazlaca vurgulanıyordu çünkü ve belli ki sonrasında çok utanç verici hale gelecekti)
    Duygulandım.
    Öğretici olduğu kadar hüzünlü de bir hikaye.
    Tabii sonuna kadar merakla okutan, her zamanki şahane üslup.
    Tebrikler.

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s