
Hani bazen mikrofon açık unutulur da konuşmacının tüm konuştukları duyulur… Aslında programın akışının dışında yaşanan bir olaydır bu ve istenmeyen sonuçlara neden olabilir.
Benim de ara ara böyle istenmeyen küçük kazalarım olur. Özenle, kelimeleri seçe seçe, tekrar tekrar üzerinden geçerek yayınladığım yazılarımı bitirmemin hemen ardından, kalemimin kapağını açık unuturum. Planlı yazım faaliyetimin dışında gelişen ve kimsenin okumayacağını düşündüğüm kelimeleri ardı ardına sıralar, el ele tutuştururum. Özenmem, kelimeleri seçmem ve tekrar üzerinden geçmem. Orası sahnenin arkasında, seyirciden uzakta kuralsız bir alandır.
Kalemimin kapağı açık kaldıysa ve karalamaya başladıysa yer yer beyefendi, yer yer serseri kelimeler… Ve siz okuduysanız bu başıboş cümleleri, bunun bir iş kazası olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Argo kelimelerimin rahatsız edici haykırışlarını duyarsanız eğer, kusura bakmayın ama bu konudaki burun kıvırışlarınızı ciddiye alamam, çünkü siz de fazlasıyla kullanıyorsunuz onları mikrofonun kapalı olduğu zamanlarda. Değil mi?
Peki, neden mikrofonun açık olduğu zamanlarda sarf ettiğimiz kelimelerle mikrofonun kapalı olduğu zamanlarda sarf ettiklerimiz çoğunlukla birbirine tezat oluşturur hiç düşündünüz mü? Kapalı olduğunda söylediklerimizin daha çok asıl ve samimi görüşlerimiz olduğu aşikâr iken, açık olduğunda söylediklerimiz neden gerçeklik ve samimiyetten uzak olur?
Fark, sahnenin neresinde durduğumuz ile ilgilidir. Sahnenin tam ortasında ışıklar altında ve seyircinin bakışları üzerimizdeyken, genellikle kendi benliğimizden uzak, seyircinin görmek ve duymak istediklerine yönelik sahte bir surete bürünürüz. Çünkü seyirci için sizin doğrularınızın ve acıtan gerçeklerinizin bir önemi yoktur. Ne kadar seyircinin duymak istediklerini dillendirir ve görmek istediklerini sahnelerseniz, seyircinin de takdirini kazanırsınız.
Sahnenin arkasında gözlerden uzak karanlık bir alanda ise kendi benliğimize bürünüveririz. Orada sadece bir seyirci vardır, o da kendimiz. Kendinizi kandıramazsınız. Seyirci koltuğunda otururken başka bir konuşmacının sizin duymak ve görmek istediklerinizi sergilemesi beklentisi içerisinde olabilirsiniz fakat konuşmacının(oyuncunun) da dinleyicinin(seyircinin) de siz olduğunuz bir ortamda kendinizi kandıramazsınız. İşte bu ortamda(mikrofon kapalı iken) başkaları tarafından fark edilirseniz, o başkalarının hayal kırıklığına neden olabilirsiniz. Buradaki ayrımı iyi yapmalıyız. Gerçeklerin sıklıkla kulağımızdan ve gözümüzden içeri girmesini istemeyiz. Gerçekler, özellikle akıl almaz insan ırkının şekillendirdiği bu gezegenin gerçekleri oldukça rahatsız edicidir.
Biliyorum! Kalemimin kapağını(mikrofonu) açık unuttuğumu düşündünüz ve merakla serseri ve argo kelimelerimin izini sürdünüz. Ama yazarken kelimeleri yine özenle seçmeye çalıştım ve tekrar üzerinden geçtim. Yani aslında o yazı bu yazı değil…
Mikrofon açık!
Şimdi müsaadenizle sahneden iniyorum. Sahne arkasında küçük bir işim var.
Yine bazılarınız çok kapalı ve kafa karıştırıcı yazdığımı düşünebilir.
Ne yapayım?
Bu kadarını becerebiliyorum.
Özkan SARI
Aslında biri izlemiyorsa yaptıklarımızın pek bir önemi kalmıyor.. Lakin ben bazen fermuarımla bile baş edemiyorum.. Küfür de benim naif te.. Anlatacağımdan eminsem hangi kelimeleri seçtiğimin hiç önemi kalmıyor.. Gayet anlaşılan bir yazı bu.. Eline sağlık!
BeğenLiked by 2 people
Aslında bu durum bile toplumsal bilinçaltımızın ve aktif bilincimizin bir çatışması. Kalemin tam anlamıyla özgürleşememesi… Teşekkürler…
BeğenLiked by 1 kişi
Zihin senin zihnin ama bilinçaltı toplumsal.. Bu yüzden senin ayrı bir dilin var.. Herkes porno izler! Ama erotik olamaz.. Ve ikiside toplum içinde yapılmaz etiketi taşıyor.. Eğer istersen yani gerçekten zihninde özgürleşmekse amacın.. Bu çatışmayı yeni bir dil yaratarak yapabilirsin.. Herkesi ikna edecek bir kalem var sende.. Kapağı açık!
BeğenLiked by 3 people
Tanımlamaların çok etkileyici… Herkes özgür olduğunu söyler ve düşünür fakat bu yanılgı kişinin benimsediği özgürlük kavramının eksikliğinden kaynaklanır. Fiziksel özgürlük, özgürlüğün tanımlanmasında son derece zayıf bir olgudur. Zihinsel olarak üretim yapamayan hiç bir insan, zihinsel özgürlüğü kavrayamaz ve maddesel bedenini a noktasından b noktasına taşımayı özgürlük sanar. 1984 kitabının en can alıcı alıcı mesajları da bu konu üzerinedir. Özellikle okul öncesi toplumsal kültür ve bilginin geleneksel aktarım yoluyla nesillere iletilmesi bilinçaltının çok erken deformasyonuna ve baskılanmasına katkı sağlamakta. Bazılarımız bu bağlamda daha şanslı olabiliyor fakat büyük çoğunluk için durum bu. Fiziksel özgürlüğünü özgürlük sanan ile zihinsel bir üretim içerisinde özgürlük arayışında bulunan insanlar elbet aynı yolun yolcusu olamaz.
BeğenLiked by 2 people
Etrafındaki nesneleri ve canlıları anlamak.. Ve amaçların doğrultusunda onları tatlı dille, uygun emekle ikna etmek.. Bu bir süreçtir ve Zaman alıyor!
Lakin her insan düşüncelerinde özgürdür. Dile getirdikten sonra çıkacak sorunlar üzerine pek düşünmemiş olabilir.
Benim özgürlük tanımım bireysel yükselişimle birlikte kendim için oluşturduğum topluluklarla ilgilenir.. Bu yüzden aynı fikirde, aynı duyguda oldukların yani ait olduğun bir dünya var.. Şimdi özgürlüğümü tanımlıyorum.. Bilinçaltına ittiğim ve artık hiç işime yaramayan bilgileri.. Oradan silebiliyorum.. Eski bilinçaltım için bir liderken yeni bilinçaltımda çırak oluyorum.. Bu beni hem zihinsel hem fiziksel olarak özgür kılıyor..
Küçük ya da büyük tüm bu problemlerin çözümü sende.. Ben Microsoft çalışanıyım.. Ve bir örnek vermek için bunu belirttim.. Kullandığımız tüm teknolojik ürünlerin bir kapasitesi vardır.. Ve sürekli tespit edilen hatalardan arındırılarak yoluna devam eder.. Güncelleme.. Geçmişe dönük temizlik yapmak. Çocuklara bilgi yükleyen anne baba.. çocuğunun geçmişten haberdar olmasını ister aslında. Zihni temizlemek.. Çocuğun sorumluluğudur..
İnsanlar destek almayı bile esaret sanıyor.. Bu kadar yöntem arasında hayatımı o dar çerçeveye sokmak hiç istemem.. Dün bitti.. Bugün başka bir gün.. Ve tek engel zihnim..
Ruhunu dinleyebilmek için zihnini, yani tek amacı kaydetmek olan bu aracı 7 yaşına kadar kaydettiği bilgilerden arındırmalıyız..
BeğenLiked by 2 people
Cevabının her bir harfine katılıyorum. Yazdığın altı paragraflık cevabının yanı sıra diğer tüm yorum ve yazılarının uzun yıllar süren bir damıtma sürecinin eseri olduğu çok belli.
Yanlış anlaşılmak istemem! Ben farklı türlerdeki tüm yazılarımda örgünün içine genellikle birinci tekil şahısı koyarım. Okuyanlar da tüm çıkarımları benim üzerimden yürütür. Şimdi olduğu gibi sonrasındaki yazışmalar da bu doğrultuda ilerler. Aslında anlatmak istediklerim, daha etkili olduğu düşüncesiyle kendim üzerinden başkalarıdır.
Sen, yaptığın özgürlük tanımınla ve bunu uygulayabilir olmanla çok çok çok çok küçük bir dilimin içine girme başarısını göstermişsin. Asıl iç karartıcı nokta şu ki; insanların ne böyle bir isteği var ne de çabası.
“Etrafındaki nesneleri ve canlıları anlamak.. Ve amaçların doğrultusunda onları tatlı dille, uygun emekle ikna etmek.. Bu bir süreçtir ve Zaman alıyor!” Burada sen durumu en makul şekilde özetlemişsin. Bu cümlede benim “amaçların doğrultusunda” kısmı dikkatimi çekti. Üzgünüm ki büyük bir kısmımızda ne böyle bir “doğrultu” var ne de “amaç”.
Karşı taraftan cevap verdiğimi sanma! Aslında aynı tarafta olduğumuzu bilmeni isterim. Amacım, burayı okuyan birileri oluyorsa eğer; berrak sularını çok az da olsa dalgalandırabilme çabası.
Saygıyla…
BeğenLiked by 3 people
Kendine haksızlık ettiğin hissine kapılıyorum.. Bazen.. 🙂
Demek istediklerini anlıyorum.. Ve aslında sesli düşünüyoruz şu an, birlikte.. Her zaman saygı baki..
Diğerleri, diğer varlıklar, yaşamaya geldiğin deneyimi seçtiğinde, kısaca kararını verip amacını belirlediğinde şu an onları tanımladığın anlamdan kurtulacak..
Etrafında aynı televizyon aynı değer yargıları aynı aktörler ve aynı zihin olduğu sürece baktığın ekranın içini görmeye devam edeceksin..
Ben naif bir insanım.. karşılaştığım her insan bunu bana söyler.. Ve özgürlüğüme çok büyük katkısı var.. Demek ki bana ve amaçlarıma uygun.. huzursuz olmuyorum.. Tam zıttında duran öfkeli halimi kabul ettiğimden ve o kişinin de ben olduğunu bildiğimden beri bu böyle..
Bu yorumlar altında sana zihinsel faaliyetlerini devam ettirmeni, kendini çok iyi ifade ettiğini, seni anlamalarından endişe etmemen gerektiğini, diğerleri ve seçimleri için asla endişe etmene gerek olmadığını, net bir şekilde söylemek istedim.
Eğer bu durumların hepsini içselleştirir ve bir kabullenme sürecinden geçersen, çok rahat edeceksin diye düşündüm..
Aynı tarafta olduğumuzu biliyorum..
Sevgiyle..
BeğenLiked by 2 people
Daha çok kelimeler serpiştireceğiz, başka yazılarda, başka konular üzerine… Kalemine sağlık.
Saygıyla…
BeğenLiked by 1 kişi
Yapılan her şey anlaşılabilmek için. Yazı, çizim, resim, heykel… hiç farketmez, tek istenilen anlaşılabilmek. Fakat en önemli faktör karşımızda kim var. Karşımızdakini tanırsak bazen konuşmak bile ikinci planda kalıyor.
Kaleminize sağlık, her şey ayen beyan ortada.
BeğenLiked by 2 people
Ben karşıma hep kendimi koyarım, kendimi anlayabilmek için. Teşekkürler…
BeğenLiked by 2 people
İstemsiz, müstehzi bir gülümseme ile okudum Mutlu’nun ve sizin derin yorumlarınızı. Tam kaybolacak gibi oluyordum arada, neyse toparladım sonlara doğru.:)
Yazıyı çok beğendim.
Sizin kadar felsefesine giremeyeceğim, an itibariyle kafam hiç müsait değil zira, ama şunu söyleyebilirim kendi çapımda; mikrofonlarımı mümkün olduğunca açık tutmaya çalışıyorum.
Açıkken beni kabul etmeyenleri de yavaş yavaş eliyorum. Onlar fark etmeden…
Mutlu demiş ya, “bilinçaltımda artık çırağım” diye..Bunu tam olarak anlamak ve benimsemek bile zor…Deneyeceğim.
Ezcümle; çok güzel yazı yine…
BeğenLiked by 2 people
Bu arada “müstehzi” dememin sebebi, gülüşümün “yine anlaşılması zor, karmaşık ve derin konulara girmişler” düşüncesi içermesiydi.
Sevgiler.
BeğenLiked by 2 people
Yorumunuzu okuyunca benim de yüzümde bir tebessüm belirdi hafiften.
Benim sık kullandığım kendime ait iki deyimim var;
“Yaşarken yazmak” ve “Yazarken yaşamak”
Evet Mutlu ile yazışmalarımızda bir yere varmak istedik. Belki de vardık. Ama bunlar kağıt üzerinde dakikada yazılan ve sonuca varılabilen konular. Peki ya hayatın içinde nasıl oluyor? Ya da oluyor mu? Ben ömrüm boyunca şunu gözlemledim; bir konunun teoriği ve pratiği her zaman birbirinden farklı oldu. Ama şunu da gözlemledim ki pratiği uygulayabilmenin ön koşulu da teoriğe hakim olmaktan geçiyor. Eğer birşeyleri değiştireceksek, bunun da ön koşulu bunu ruhumuzda demlendirmek olacaktır.
Gelelim şimdi deyimlerime.
“Yaşarken yazdıklarım” dan kaçıp “Yazarken yaşadıklarıma” sığınıyorum sık sık.
Umarım sıkmamışımdır…😀
Teşekkürler… Saygıyla…
BeğenLiked by 1 kişi
Evde tüm paçozluğumuzla gezerken, dışarıya çıkacağımızda saçımızı neden tararız? Renksiz yüzümüze neden makyaj yapıyor ve üstümüze neden daha düzgün şeyler giyiyorsak, mikrofon açıkken de aynı nedenden daha özenliyiz sanırım; onaylanma ihtiyacı 🙂 Ahkama gerek yok, yazar da biliyor bunu. Yalnızca, okuyana göre daha cesur, daha itirafçı 🙂
BeğenLiked by 2 people
Fazla mı dolandırıyoruz acaba çizdiğimiz yolları. Mikrofonu açık unutup dere tepe dümdüz gitmek istiyorum bazen 😬
BeğenLiked by 1 kişi
“Bazen” makul bir aralık 🙂 Küfür edemiyorum pek, başka biri konuşuyormuş gibi geliyor. Ama laf sokma potansiyelim çok yüksek, tazyikli su tutar gibi lafla outa göndermek istiyorum. Ve “sık sık”! 🙂
BeğenLiked by 1 kişi
Bakma böyle yazdığıma , hadi dere tepe düz git de görelim desen gidemem. Lafta sokamam öyle aman aman. Sadece susarım derin derin. İnsanın olduğu yerlerde genelde böyleyim 😶
BeğenLiked by 1 kişi