Gurur!

Hani canımın sıkkın olduğunu anladığında gelip yanıma: “neyin var?’’ diye soruyorsun da ben de sana: “Sorma, yok bir şeyim.’’ Diyorum ya. Ve sonra sen de elinle omzuma dokunup uzaklaşıyorsun oradan. Şimdi gözünde canlandı değil mi o an. Senin de başına defalarca gelen… Ve senin de oldu defalarca omzuna el sürüp uzaklaşıp giden!

Yok yok hayır, hesap sormak için söylemedim bunu. Ne haddime! Ne sormak zorundasın ne de birinin omzuna dokunmak. Sonuçta hepimiz yalnız doğuyor, yalnız ölüyoruz. Önce bu gerçekliği yatırmalıyız gönlümüzün tabanına. Sonra bunun üzerine inşa etmeliyiz geriye kalan ne varsa. Aksi takdirde özenle yükselteceğin her yapı, kırgınlıklar ve hayal kırıklıkları arasında büyük bir gürültüyle çökecek. Öyle değil mi?

“Sonunda üzülmek istemiyorsan; kimseden bir beklentin olmasın!’’  Dedem bana aslında ne çok şey söylermiş de ben anlamazmışım. Anlamazmışım ama saklarmış taze zihnim her birini bilinçaltımın bir köşesine, olur da bir gün zamanı gelir diye. Bak şimdi sana seslenirken ayağıma takılıverdi bu cümle. Yukarıda bahsettiğim yalnızlığa atıfta bulunmuş belli ki.

Hala açıklamadım sana ilk paragrafı neden söylediğimi, lafı dolandırıp duruyorum değil mi? Haklısın. Fırından yeni çıktı çünkü… Biraz dolandırayım da soğusun diye bekliyorum. Gönlünü yakmasın sonra.

Ben sana şeyden bahsedeceğim asıl! Şey… Hani “Sorma, yok bir şeyim.’’ Diyorduk ya “Neyin var?’’ sorusundan sonra. İşte oradaki “sorma’’ kelimesinden bahsedecektim.

Soğumuştur artık herhalde…

“Sorma’’ sadece beş harften oluşan bir kelime. Ne bilir misin aslında bu?

Duvarları insan gururunun hamuruyla sıvanmış, içerisinde ise aslını sakladığın “kendin” olan bir hücre. Dışındaki sen ise yalan, yalanın doğruya karşı zaferi.

Duymaz mısın sesini doğrunun, o hücre içerisinden yayılan… Dışarıdaki yalancıya inat haykıran… İnanma ona, sormadan gitme sakın. Bak gözlerime, gör gururumun hapsettiği hücremdeki zavallıyı. Sormadan gitme sakın.

“Sor’’ inatla, kararlılıkla… Sor sana seslenip seni kandıran yalancıya inat. Sor; “neyin var?” Diye… Sor; “sana verebilecek neyim var?’’ diye…

İnanma “bir şeyim yok’’ yalanına… Ben dedemin söylediklerini yapamadım birçok zaman. İşte bu yüzden her yer enkaz, her yer toz duman. İşte bu yüzden enkaz altında ruhum ve işte bu yüzden yalancı; gururum.

Daha çok şey var söyleyeceğim fakat sana hücremden gizlice sesleniyorum. Eğer fark ederse gururum sana seslenişlerimi; bu son olur. Ulaşırsa sana göz bebeklerimden dışarı saldığım bu sessiz kelebekler, anlatırlar sana anlaşılması gerekeni. Yok, eğer tamamlayamazlarsa yolculuklarını, o zaman da beklerim anlayacağın güne kadar seni.

Gelip bir gün sorarsan yine “neyin var?’’ diye… Bil ki cevabım “Sorma, bir şeyim yok.’’ Olacaktır. Omzuma dokunup uzaklaşıp gitmezsen eğer ve inatla göz bebeklerime bakıp sorarsan şefkatle; “neyin var, söyle, inan bana bırakıp gitmem seni böyle.’’ Dersen. Anlarım ki gelip konmuş gönlüne kelebeklerim.

Yok, sormaz da bırakıp gidersen eğer, ben seni yine beklerim.

Bu kadar sana söyleyeceklerim. Soruyorsun değil mi şimdi bana; “sen bana birçok şey söyledin de; peki ben kimim?” diye.

Sen kim misin?

Anne! Sensin o… Baba sen!

Abi, abla, kardeşim; sizsiniz o!

Arkadaşım! Sensin o… Dostum sen!

Öğretmenim! Sensin o!

Ve âşık olduğum insan; sensin o!

Özkan SARI

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s