Bilmiyorum…

Ali Şeriati der ki: “Ben sizi rahatlatmaya değil, rahatsız etmeye geldim.”

Yazmak zor bir uğraş.“Nasıl ve neden” yazmalıyım mengenesi arasında sıkışıp kalıyorum çoğu zaman.

Okuyanın egosunu okşayan, bol yıldızlı bir not vereceği, çok okunma potansiyeli olan yazılar mı yazmalıyım. Yoksa okuyanın zihnine pimini çekip, bir el bombası mı atmalıyım? Kararsızım. Okuyanı rahatlatmalı mı yoksa Ali Şeriati’nin dediği gibi rahatsız mı etmeliyim?  

Senden olmayana kin güdülen, saygı duyulmayan, hakaret etmekte herhangi bir sorun görülmeyen, ayrıştırılmanın özellikle siyasiler tarafından pohpohlandığı, taraf olmayanların bertaraf olabileceği algısının bilinç altlarımıza ustaca yerleştirildiği bu topraklarda, açıkçası siyasi yazılar yazmaktan kaçınıyorum. İnanın henüz bu olgunlukta değiliz.

Güncel sosyal olaylarda da yazıya dökme açısından oldukça tatmin edici çokça konu var. Var olmasına var da artık öylesine mide bulandırıcı bir hal aldı ki bu konular. Bunu yazıya dökerken ayrıca kendimi yıpratmaktan da hoşlanmıyorum. Çünkü kalemine âşık benim gibi birçok insan için yazmak bir kaçış, yazmak huzur aramak, yazmak kendini aramak, yazmak yalnız kalmak demek. Yazmak demek; zihnini ve ruhunu dinlendireceğin el değmemiş ormanlar içerisinde, hafif sağanak yağmurlar altında ıslanan toprağın yaydığı kokuyu ciğerlerinin tüm hücrelerine kadar ulaşacak biçimde içine çekmek demek. Pis kokan şeyleri içime çekmek istemiyorum!

Ben istiyorum ki kalemimin vücuda getirdiği bir adam bir yolculuğa çıksın, yine kalemimin vücuda getirdiği bir kadını sevsin. Tüm kısıtlamalardan uzak, hayal gücümün dokunabildiği en uç noktalarda yaşasınlar aşklarını. Her şeyden, herkesten uzak… “Edebiyat gömleği giymiş akıl hastalarıydık biz sadece, tanı; zaman ve mekândan münezzeh hayatlar yaşamaktı tedavisi olmayan. Ne sevdalar yaşadık, ne güzel insanlar tanıdık. Kimse bilmeden!” derken işte buydu açıklamaya çalıştığım.

Ama gelin görün ki hayal gücümüzün sınırsız âleminde bile bağımsız olamıyoruz. Dudaklarını, ölümüne kâğıdın dudaklarına yapıştırmış kalemim akıp giderken uçsuz bucaksız beyaz içinde, bilinçaltımın ara ara kalemime hükmettiğini fark ediyorum. İşte bu çok tehlikeli bir vaka!

Yaşadığın toplumda, okulunda, işinde, evinde kendini tam anlamıyla özgür hissedemeyebilirsin ve buna üzücü de olsa sebep-sonuç ilişkileri kurduğun mantıklı açıklamalar getirebilirsin. Fakat sadece senin zihninde var ettiğin bir dünya kurgularken bu engellenişi hissediyorsan, bunun altında yatan nedenleri anlayıp su üstüne çıkarmak senin yeterliliğini aşan bir durum olabilir. George Orwell’in 1984 kitabında belirttiği gibi acaba zihinlerimizi farkında bile olmadan işgale açmış mı bulunmaktayız.  Bunu hissedip kendime kızdığım, çok fazla sayıda yarıda bıraktığım öykü ve denemelerim oldu. Tamamlanmayı bekleyen metruk binalar gibi beklemekte her biri beni…

Farkında olsak da olmasak da işgal ve kuşatma altındayız. Ve bu işgal; sonuçları itibariyle en tehlikeli topraklarımızda devam etmekte: zihinlerimizde!

“Neler saçmalıyorsun sen, hiçbir şey anlamıyoruz” derseniz anlarım. Ben de anlayamıyorum bazen neler anlatmaya çalıştığımı. Hoş görün…

Ali Şeriati der ki: “Ben sizi rahatlatmaya değil, rahatsız etmeye geldim.”

Peki, sen ne düşünüyorsun bu konuda? diye sorarsanız cevabım şu olur : Bilmiyorum!

Birazdan alacağım kalemimi elime, bir adam vücuda getireceğim ve yine kalemimin vücuda getirdiği bir kadına âşık edeceğim. Tüm kısıtlamalardan uzak, hayal gücümün dokunabildiği en uç noktalarda yaşatacağım aşklarını.

Her şeyden, herkesten uzak…

Özkan SARI

Bilmiyorum…’ için 2 yanıt

  1. Bazen, iç dünyamı nasıl olup da kolayca ortaya dökebildiğimi ya da yazdıklarımın aleyhime kullanılması ve bunun beni üzmesinden nasıl korkmadığımı soruyorlar. Ve ben de onlara her şeyi yazmadığımı söylüyorum. “Herhangi bir yerde konusu açıldığında rahatlıkla konuşabileceğim şeylerden daha fazlası değil okuduklarınız. Ben sadece iç sesime karşı biraz daha dürüstüm ve bunu yüksek sesle ifade edebilecek kadar cesurum. Çünkü, önce benim anlattığım bir yarayı kimse aleyhime kullanamaz. Reddetmek ise katilin bıçağını biler. Demem o ki, kurgudan entrika üretmeye çalışanlar hep olur. Fakat elini kaleme kaptırmış biri için ne fark eder? O ki, en nihayet virgülle düşünüp ünlemle güler:)

    Beğen

    1. “söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” tam da böyleyim işte. Yazmadıklarımın yazdıklarımdan fazla olmasının sebebi korkudan değil hayal kırıklıklarındandır. Ne zaman ki terazinin topuzu yön değiştirirde kendimize her daim çuvaldızı batırırken, iğneyi batırdığımız kitle o iğnenin acısını hissetmeye başlar… Belki o zaman biz de yeni sulara yelken açarız. Herşeye rağmen dediğiniz gibi elini kaleme kaptırmış biri için ne fark eder? Saygıyla… 🙏

      Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s