
What A Wonderful World / Brooklyn Duo
“Boşluğa dikkat edin.”
Tam olarak böyle yazıyordu. Parkenin üzerine bıraktığı arkası dönük şeritleri ritmik bir düzende ve hep aynı devinimle açıyor, birkaç saniye duruyor ve sonra yürüyüp, mekandaki boş alanlara yapıştırıyordu. Oturduğumuz zemine, duvarlara ve kapılara…
Hepsinde farklı bir mesaj olduğunu düşünüp, yüzü bize çevrilen her şeridin aynı şeyi söylediğini gördüğümde, kaçırdığım ne türden bir bağlantı olduğunu bulmaya çalışmıştım.
Dans başladı sonra.
Hatta, dans olup olmadığına karar veremediğim bir tür devinimler serisi…
Tek bir bedende karşıtlıkları buluşturan, oldukça dramatik ve algımı zorlayan hareketlerdi bunlar.
Hep acele eden, heyecanlı ve ısrarcı bir sağ elin, ağırbaşlı fakat kararlı solu tarafından dizginlenmesiyle başlayan ve giderek tüm vücuda yayılan boşluksuz bir mücadele…
O boşluklara iliştirilen üç kelimelik cümle ile ilişkiler kurmaya çalıştım dakikalarca.
O gün, o saat gördüm,
bugün, bu vakitler anladım ki, boşluklar mühimdir. Hatta mühimi az gelir;
boşluklar hayatidir.
“Ne için?” sorusu tarafından yutulmadan bulması gereken cevapları var insanın.
Cevaplar nerede bilen var mı?
Yok!
Çünkü bizi onlara götüren sorular da firarda.
Çünkü, kayıp hazinenin haritası da kayıp.
Çünkü, durursa öleceğini düşünen bir el var hayatımızda. Bütün boşluklara atıyor kendini. Bütün eslerimize depresif notalar yazıyor.
Vakit yok artık yağmur sonrası ağaç altı bir çimene sırt verip bulut bulut saymaya ve nereden gelir bu dünyanın bereketli gözyaşı diye sormaya.
Mavisine kanıp, sularına dalıp, avucumuza doldurduğumuz saydam denizin bizi nasıl kandırdığını anlamaya, hiçbir yere yetişmeden, yalnızca yürümek ve solumak için çıktığımız sokağın sene be sene nasıl da eskidiğini fark etmeye de vakit yok.
Yarışlarda, yükselip alçalmalarda ve fark edilmeye çalışılırken verdiğimiz savaşlarda yitip giden parçamızın ne olduğunu, neye benzediğini ve eksikliğinin hangi iyileşmeyen yarayı açtığını bilen de yok.
Bir ağacın gövdesine içi yanmadan balta sallayan ve bir ömrü yaşamaya değer kılan boşlukları kasıtlıca yok eden aynı el.
Huzurla bırakıp yer çekimine gövdemizi, gökyüzünü ve ötesini akıl almaz bulduğumuz saatleri bize çok gören, bir romanın içinde dertsizce gezinip, sevdiğimiz paragrafı defalarca okuyup, telaşsızca sayfaları çevirmekten alıkoyan da.
Özlüyorum ben.
Doludizgin ve seslice…
Gözümü güne açıp dakikalarca gerinmeleri ve “Kalkayım artık.” deyip ardından yüzlerce yıl vaktim varmışçasına yorganı yeniden başıma çekmeleri.
Mecburi şeylerin arasına serdiğim ve gün geçtikçe uzunluğu kısalan kendime seslenişleri, hayali bedava gezmeleri, gerçekten düşe döşediğim serseri geçişleri…
Biz nereye sahi?
Nereye böyle kabus hapı içmiş gibi?
Bu neyin kavgası, neyin yarışı ve hangi bilinmez ödülün tırmanışı?
Boşluklarım nerede benim? Hiçbir şeyim hangi mazgalın kirinde?
Özlüyorum ben;
umutsuzca ve hücre hücre…
Var olma nedenimi duyumsatan,
beni uçsuz bir evrenin akıllı parçacığı yapan şeyi düşünebildiğim her değerli boşluğu özlüyorum.
Bu yüzden filmi ağır çekime almak istiyorum.
Bazılarımız için koşarken yelkovan pistinde hayatın,
durarak yaşamayı seçenler için,
görecesinde yitsin istiyorum akrep zamanın.
Özlüyorum ben;
Sözün içinde nefessiz kalan hece gibi.
Harf harf çoğalan ve önümde uzanan
gündüze kavuşmayı bekleyen gece gibi.
Hiçbir şeyi…
Derya CESUR
demlikedebiyat’ın yeni yazı mailini aldığımda insan kalabalığı içerisindeydim. Heyecanlanmadım desem yalan olur. Bir an önce okumak istesem de acele etmedim. Aksine… Kalabalık değil, sakin ve tenha bir zaman, mekan kolladım. İyi ki de beklemişim. Yoksa insanın tüm alıcılarının açık olmadan anlayıp, sindirebileceği bir yazı değildi defalarca okuduğum bu satırlar. Okurken aklıma daha önce bir yazımı okuyan hanımefendinin: ”Yazılarınızı okudukça, yalnız olmadığımı, benim gibi düşünen insanların da var olduğunu bilip mutlu oluyorum.” yorumu geldi. Yazınızı okuyunca aynı düşünceleri ben de en derinimde hissettim. Eşsiz bir anlatım. Eşsiz bir eser. Kaleminize sağlık. Saygıyla…
BeğenLiked by 1 kişi
İnsan bazı yazıları herkese yazar, bazılarını ise bir dostla sohbet eder gibi sadece birkaç kişiye… Sonra bekler ki bir şey söylesin onlar. An gelir söylerler ve tebessüm dolar yazarın yüzü. Sonrası, daha dolu dizgin bir anlatmak arzusu…
BeğenLiked by 1 kişi