
Aramızda , belli ki akşamları kullanılmak üzere küçük spotlarla çevrelenmiş ve dokunmasam orada olduğunu fark edemeyeceğim kadar temiz cam bir panel vardı. İkimiz de ayaktaydık. Ben, güneşin öğlen öfkesi altında gövdemi eğip bükerken , o mevsime ayarlı bir makinenin soğuttuğu mekanın içinde tüm karizmasıyla dimdik duruyordu. Uzun uzun seyrettim ve ikimizi birlikte hayal ettim. Çünkü hatırı sayılır zamandır beni böylesine heyecanlandıran ve sahip olma dürtümü böylesine kamçılayan başkası da olmamıştı. Fakat belli ki benim gibiler için fazla iyiydi. Üzerinden taşan asalet içerideki diğer kadınların da dikkatinden kaçmıyordu. Etrafında belirsiz daireler çiziyor, başka şeylerle ilgilenirmiş gibi yapıyor, dönüp dolaşıp bakışlarını onun üzerinde bırakıyorlardı.
O anda hızlı adımlarla orayı terk edebilir ve içimdeki kıskançlık duygusunu teselli edebilirdim. Olmamış sayabilir ve günün geri kalan sıcağını iki sokak ötedeki bistroda buzlu bir mojito ile bertaraf edebilirdim.
Yapmadım…
Öylece bekleyip, rahatsız edici bir kararlılıkla baktım ona. Bakmakla yetinebilir ve bu kabadayı arzunun façasını bozabilirdim.
Yetinmedim…
İrademi görünmeyen bir güce teslim etmişçesine kapıya yöneldim. Yavaş, güdümlü ve soğuyan adımlarla içeri doğru aktım.
Aktım; çünkü kızışan derimi karşılayan serinliğe doğru dökülürcesine bir geçişti bu. Bir tür cehennem provasının yaşandığı “dış”tan, cennetin salkın baharı “iç” e uzanan kısa ve kaygan bir yürüyüş…
Oradaydı.
Bir merdiven basamağı yüksekliğindeki platformun üzerinden geleni geçeni izliyordu. Gözlerimi ayırmadan yaklaştım yanına. Sanki hedefim başka bir şeymişçesine yönümü değiştirdim sonra. O sırada, ellerimin üst dersinde ılık bir dokunuş hissettim.
Yirmi yıl geçti.
Onunla ilk buluştuğum günü, ten tene değişimizi şimdi keyifli bir alışkanlıkla hatırlıyorum. İlk zamanlar, hep benimle olsun istedim. Hep onunda dolaşmak, sevene sevmeyene onunla görünmek ve onun cazibesinden nasiplenip, anlarımı haz dolu kıvılcımlarla süslemek…
Sonra…
Düştükçe zamanın kumları aşağı, daha az buluşur olduk. Haftalar, aylar koyduk aramıza. Arada bir aklıma geldiğinde şımarık bir özlemle koşuyordum yanına. Mevsimi geldiyse ve nostaljik bir sağanağa yakalandıysam hesapsız, arayıp buluyordum onu.
Bu birlikteliklerin, asla ilk zamanlardaki kadar cazip olmadığını iliklerime kadar hissediyor, fakat irtifa kaybeden duygularımı sahtekar bir oyunun arkasına gizliyordum.
O yalnızca, bir”ilk” in değişilmez hazzını hatırlatan sembolik varlığıyla kırıntı mutluluklar döküyordu önüme. Birlikteydik ve değildik. İstediğimde yanımdaydı ve istemediğimde yokmuş kadar uzak… Yirmi yıl önce o kapıdan hiç girmeseydim ve gidip o buzlu mojitoyu içseydim o heyecan baki kalır mıydı?
Bilmiyorum…
Ne değişti sahiden?
O, yılların ziyan getirmediği hoşluğu ile gülümsüyordu karşı karşıya geldiğimiz her keresinde.
Bense, ucu oyuncu bir kedinin ayağına dolanmış yün yumağı gibi, kontrolsüzce azalttığım zamanın içinde, ukala bir doyumsuzlukla sürüklendim yıllarca. Sahip olarak yok ettiğim diğer her şey gibi onu da attım sıradanlığın dipsiz çukurlarına.
Her ilk gibi yüksek dozda arzuladım, elde ettim ve tükettim.
Şimdi tam yirmi yıllık bir merceğin ötesinden onunla gittiğimiz yerleri, uzayan gecelerdeki dost sohbetlerini, yumuşak dokunuşlarının tenimde uyandırdığı hafiflik hissini, birlikte gülümsediğimiz fotoğrafları ve oturduğumuz odalara ilkbaharı getiren uyumlu rengimizi iç geçirerek anımsıyorum. Anlıyorum ki, olduğu gibi dursa da, zamanın içinde yaşlanan her şey aynı kaderi yaşıyor. Çünkü zaman, nesneler için belki yalnızca şekil bozukluğu yaratırken, faniler için başka türlü yok edişler yaratıyor.
Artık onu kendime yakıştıramıyorum.
Artık birlikte iken o günlerdeki kadar güzel değiliz. Artık, onunla olmaya cesaret edemiyorum. Çünkü değiştim. Yıllar epey şeyi başkalaştırdı gövdemde. Hantallaştım, ağırlaştım, renklerim bile değişti sanki. Yüzüm daha kavruk ve derim parlaklığını kaybedeli çok oldu. İçeride, nerede konuşlandığını bilmediğim ruhum ise daha büyük dönüşümler geçirdi.
Gidip yeni kapılardan geçti.
Aynı aynaların önünde başka tanışmaların heyecanıyla keyiflendi.
Sahip oldu, eğlendi, biriktirdi, eskitti ve vazgeçti…
Şimdi o, ilk günü aratmayan zerafetiyle duruyorken karşımda, oyunda kimin hile yaptığını yeniden sorguluyorum. Birlikte geçen tüm o zamanlarda nasıl ışıldadığımızı anımsıyor ve şimdi bir araya gelmeye zorlarsak nasıl bir ucube yaratacağımızı hayal etmeye çalışıyorum.
Sanırım herkes için bir gitme ve her şey için bir bitme vakti var.
İlerleyen yaşım, kalınlaşan belim, sarkan kol derim, gerginliğine veda eden gerdanım ve artık açmaya değil, örtmeye özendiğim bacaklarımla onu tamamlayamayacağımı biliyorum.
İşte bu duygularla son kez aldım onu karşıma.
Yanına yaklaşıp kokladım. Yetmedi, sarıldım
Sustu…
Her daim dalga dalga çağıldayan etekleri durgundu.
Askısından çıkartıp itinayla katladım.
Onun için hazırladığım kutuya dikkatle yerleştirdim. Üzerine küçükten de bir not iliştirdim;
“Benim için çok özeldi. Bir kadın olduğumu hissettiğim ve içinde kendimi yeniden keşfettiğim kırmızı ilkimdi. Lütfen ona özen gösterin.”
Seni sevdim, çok sevdim.
Ne güzel elbiseydin…
Derya CESUR
Ne de merak etmiştim o Bey’i, kendimce zihnimde ona bir profil oluşturmuştum. Sonunda koca bir yanılgıya düşürdünüz bizleri. Yazı bitti fakat o Bey zihnimin bir yerinde kendine yer etti 🙂 Arayı çok açmayın lütfen…
BeğenLiked by 1 kişi
İnsanın, hayatına aldığı insanlarla ilgili duyguları, hayatına soktuğu eşyalarla aynı çizgide buluşuyor bir zaman sonra. Yanılıyor olabilir miyim? Elbette istisnalar vardır; ancak onlar adı üstünde, istisnadır. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim.
BeğenBeğen
Yanılıyor olamazsınız. Sürüp giden zaman içinde birine ya da bir şeylere bağlanma ihtiyacı hissediyoruz. Bazıları kitaplara, bazıları futbola, bazıları filmlere, bazıları hayvanlara, bazıları paraya, bazıları bir eşyaya… Ve daha birçok örnek. Bu biz zaruri ihtiyaç aslında insan için. Saygıyla…
BeğenBeğen
Reblogged this on Demlik Edebiyat and commented:
Sanırım herkes için bir gitme ve her şey için bir bitme vakti var.
BeğenBeğen
:))) Gülümsettiniz. Yine pek hoş, pek manidar ve oyuncaklı. Tebrik ederim.
BeğenLiked by 1 kişi
Nesneler çok konuşuyor 🙂 Teşekkür ederim.
BeğenLiked by 1 kişi