Aynalar Yalan Söylemiyor…

Saat 03:00

Bugün dördüncü gün; annemin toplayıp getirdiği sümbülleri en sevdiğim kahve bardağıma ıslayalı. Bir iki dökülmeye başladılar. Ne garip değil mi? Önce öldürüyoruz, sonra daha fazla yaşasın diye suya koyuyoruz. Bir insanı öldürüp, çürümesini engellemek için uğraşmak gibi… Geçenlerde sevgililer günüydü.  On binlerce ceset hediye etti sevenler sevdiklerine, muhtemelen onlarda çoktan çöp kovalarına atılmıştır. Sadece bana mı yanlış geliyor, yoksa aynı duyguları paylaşıyor muyuz başka diyarlarda başka insanlarla?

Başka diyarlar deyince; ”yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” türküsü geldi aklıma nedense. Sahi bu türküyü hiç duymaz oldum artık. Yazları annemin el âlem ne der diyerek zorla götürdüğü kına gecelerinde de çalınmaz oldu. Şimdilerde, bu gecenin ecesi midir, kraliçesi midir nedir? Onun gibi bir şeyler çalınmakta. Gelinlerde ağlamamakta artık eskisi gibi… Değişen zaman ve gelişen teknoloji kına gecelerini de etkiledi galiba. Ağlamak için gereken duygu yoğunlukları, çocukken sabunla suyu karıştırarak yaptığımız baloncuklara dönüştü.

Artık yüksek yüksek tepelere ev yapılmıyor. Aşrı aşrı memleketlere kız veriliyor verilmesine de gelişen iletişim ve ulaşım araçları uzakları yakın ediyor. Babaların atları yok artık binip gelebilecekleri, bırakın binilecek atı, at görmek bile çok zor artık. Kimse köyünü özlemiyor, köyden çıkabilirse şükrediyor. Hal böyle olunca bu türküde güncelliğini yitirip gitti, değişen zamana yenildi. ”Hem anne mi, hem babamı özledim” dizeleri yerini; ”haydi kalkın kızlar göbek atmaya” dizelerine bıraktı.

Neyi değiştirmiyor ki geçen zaman, ara sıra aynaya bakmasam kendimi hala on sekizinde sanacağım. Aynalar yalan söylemiyor; vuruyor insanın yüzüne tüm gerçeklikleri… Saçlarım hala siyah olsa da sakallarım ağarmakta, yüzümdeki çizgiler derinleşmekte… Ve o derinliklere dalıp, içinde geçmişten bir şeyler aramakta insan.

Aslında tüm suç edebiyatın! Mışıl mışıl uyuyan ruhumu uyandırmakta, dibi gözüken berrak sularımı bulandırmakta. Zihnimin tavanına astığı iplerin ucuna soru ve ünlem işaretleri takmakta. Nokta yok mu diyorum, noktayı da sen koy diyor.

Koyulmuyor… Virgül, tırnak işareti, noktalı virgül, üç nokta, ünlem, iki nokta üst üste hepsini bir yerlere koymayı başarıyorum da noktayı bir türlü koyamıyorum.

Baksanıza konudan konuya atlıyorum, birbirinden kopuk paragraflar vücuda getiriyorum. Nedeni belli aslında; gecenin bu vakti kavgaya tutuşan bedenim ve ruhumun dikkatimi dağıtmasından kaynaklanıyor. Bedenim artık uyumamız gerektiğini söylerken, ruhum biraz daha yazalım diyor. Gündüzleri yazılmıyor dostlar… Geceler kucak açıyor kalemime… Ve geceler, hüzün ekliyor kalemimin mürekkebine…

Muhtemelen bu kavgayı yine annem sonlandıracak. Birazdan içeri girip: ”Oğlum yine mi yazıyorsun?” diyecek. Ben ise yine aynı cevabı vereceğim: ”Yazıyorum anne! İçmiyorum ya!”

İşte böyle dostlar… Tüm suç edebiyatın!

Çiçekler ölüyor, gelinler ağlamıyor, aynalar yalan söylemiyor…

Geceleri, ruhum ile bedenimin kavgası arasında bir şeyler yazılıyor yazılmasına da;

Sonuna nokta koyulmuyor…   

Özkan SARI

Aynalar Yalan Söylemiyor…’ için 4 yanıt

  1. Önce dokuz sekizliğe kurban gitti türküdeki kızın özlemi, sonra bu yüzyılın nefsine… Okurken kırılıyor tebessümüm; fakat yine de gelip yerleşiyor işte yüzüme arsız. 👏👏👏

    Liked by 1 kişi

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s