
Kurbanlık koyunlar gibi ellerimi bacaklarımın arasına kıstırmış, gelmeni bekliyorum.
Gün boyu karşı konulmaz çekimini her hücremde hissedip, sana doğru büyük bir özlemle akıyor ve geceye kavuştuğumda benden gaddarlıkla kaçışına katlanmaya çalışıyorum.
Sessizlik ve hareketsizlikle uzayan karanlığın içinde kendime makul bir yer bulabilmek için dört dönüyorum yatağımda. Ve sen kibirli bir sevgili gibi seyrediyorsun kıvranışımı esrik bir umarsızlıkla.
Sahi ! Ben bunca hazırken teslim olmaya neden onca mesafe koyuyorsun aramıza?
Neden bırakmıyorsun, geçeyim kendimden huzurlu kucağında?
Neden kendiliğinden kondurup göz kapaklarıma zamansızlığı, almıyorsun bedenimi kollarının arasına?
Her gece umutsuzca yürüyorum o karanlık odaya. Elime ne geçerse yuvarlıyorum boğazımdan ki, biraz bıraksın kendini zihnim.
Tüm odaklarımı yitirip, boşluğa yuvarlandığım anın fragmanlarını yaşıyorum defalarca. Fakat heyhat! Ben ne kadar güçlü istersem sen o kadar hızlı kaçıyorsun kuytularına.
Korkarım, bitti sandığım yerden devam edecek bu dram. Korkarım yine düşeceğim o yollara, yine çalacağım aynı zilleri.
Yine anlatacağım uzun uzun kararlı terk edişlerini.Yine yutacağım miligramı giderek artan ve adını telaffuz edemediğim ilaçları. İrademi kimyaya teslim edip öyle geleceğim huzuruna.
Sonra, bilim kurgu senaryolarını aratmayacak rüyalarım yeniden vizyona girecek. Ani bir çekilme hissiyle irkileceğim her sabah. Başını duymadım diye sesini iyice yükseltip ciyaklayan alarmı öfkeyle susturacağım. Gece boyu izlenmiş gergin kısa filmlerden olsa gerek, bir süre seyredeceğim öylece çuvala dönmüş vücudumu ve merak edeceğim yer çekiminin sabahları neden bu kadar zulmedici olduğunu.
Ve sen, bütün haşmetinle çökeceksin üstüme. Her gözeneğimden ayrı bir iple aşağı çekiliyormuşum hissi veren bu dirençle, iniltili sohbetler edeceğim. Sefil suratımı insana benzetmek için aynada iki kat zaman geçireceğim. İşe giden yollarda, başımı tramvayın camına dayayıp durağı kaçırmamayı umut ederken, ne kendimden geçebilecek ne de temaşaya hazır hissedeceğim.
Gel deyince giden, git deyince de istifine zeval getirmeyen bu haddin nereden geliyor sahi?
Hey sen!
Yolunu şaşırıp gündüzüme dadanan!
Seni kibirli oyunbozan!
Artık dursan, durulsan, beni sarsan…
Uyusam…
Derya CESUR
👏👏👏
BeğenLiked by 1 kişi
Kaleminize sağlık.Keyifle okudum
BeğenBeğen
İnsanın içine işleyen çok hoş bir yazıydı
BeğenBeğen
Son zamanlarda okuduğum en güzel yazılardan biriydi
BeğenBeğen
Son zamanlarda okuduğum en iyi yazılardandı,kaleminize sağlık👏
BeğenBeğen
Kaleminize sağlık 👍👏👏
BeğenBeğen
Alkışınıza sağlık🤗
BeğenBeğen
Uykuya mektup yazan birini görmemiştim bu yazıdan sonra her şeye yazılabiliceğini anladım. Bu güzel yazı için teşekkürler.
BeğenBeğen
Çok güzel, akıcı ve lezzetli olmuş gene, eline yüreğine sağlık👏👏
BeğenBeğen
Evet, istenirse ağaca, kuşa, çiçeğe, aşka, aşksızlığa, aylara, mevsimlere…her şeye….
BeğenBeğen