
Daha dün gibi derler ya hani,
öyleymiş sahi.
O şarkılar olmasa inanmaz insan
bunca yoldan, bu kadar çabuk dönülebileceğine geri.
90’ lı sayılarındaydık bin dokuz yüzlerin
ve elimizde yaş on yedi günlükleri…
Havalı şeydi büyümek.
Çocukluğu tatlı bir keyifle teslim ederken mişli geçmiş zamana
kalbimize yeni telaşlar sokuyorduk gizli gizli.
Güzel şarkılar karışıyordu damarlarımızdaki deli kana
ve platonik aşklar kıvranıyordu karnımızda.
90’ lar mıydı güzel olan yoksa ilk gençliğin peri tozu muydu bilemiyorum .
Gökyüzü ve sular daha az kirli,
harçlıkları zor toparlayıp aldığımız kasetlerdeki şarkılar
daha az dijital ve daha çok hisliydi.
Bugün bile dinlerken gönlümün pembe teline basıyorlarsa eğer
yanılıyor olamam değil mi?
Ben tam bir Tarkan fanatiğiydim.
Herkesin bir idolü vardı ve ben de onu seçmiştim.
O günlerde bağıra bağıra eşlik ettiğim, ayarları bozulmuşçasına dans ettiğim şarkıları bugünlerde yeniden dinliyor ve aynı deli duyguları yeniden yaşıyor olmam bir mucize gibi.
Hele artık pek çok şeyin benden geçtiğine ikna olmuşken,
uzun zaman önce kaçırmışken kelebeklerimi
ve bu yaşamak bozgununda küstürmüşken keyif meleklerimi
avaz avaz söylüyorum aynı sözleri
“…Unutmamalı o güzel günleri
Anılarla gönülleri hoş tutmalı avutabilmeli
Hatırlamalı sevgiyle anmalı
Ümitlerle yarınları hoş tutmalı, ayırmamalı…”
İnsan üzülüyor naifliğini yitiren dünyaya.
Uzaktan görmek bile yeterdi sevileni, güzel bir gündü diyebilmek için.
Güncelerimiz özlem dolu satırlarla dolardı.
Yorganı çekip başımıza sessizce ağlar, gözlerimiz yanmaya başladığında uykuya dalardık.
Duvarlarımız, kalbimizi çalan yıldızların boy afişleriyle dolar ve bu yüzden ebeveynlerle ergenlik kavgaları yapardık.
Bizim de çarpılan kapılarımız, sağa sola savrulan eşyalarımız vardı elbet
Ama bu türden bir yalnızlığımız yoktu.
Sabahlara kadar, parlayan bir ekrana bakıp, asla değmeyecek şeyler ve kimseler uğruna düzleştirdiğimiz boyunlarımız ve yozlaşmış arzularımız da yoktu.
Bazı yoklukları sevmem sanırım bu yüzden.
O defalarca dinlediğim ama yirmi sene sonra anladığım şarkıda söylediği gibi;
“Ele geçirmeye çalışma hiç böyle beni
Sen bana ben sana benzersek ne olur
Nasıl dayanır ki aşk bu kadar aynılığa
Beni neden sevdiğini hatırla ne olur
Aşk incelik ister canım hoyrat olma
Beni böyle sev değiştirme boş ver anlama
Bir güç savaşı değil bu kendi haline bırak
Galibi yoktur ki hiç aşk bu unutma “
Keşke mesele yalnızca aşk olsa..
Büyük bir anlam kayması yaşıyoruz aslında.
Çocuklar oyunlarını, gençler masum sevdalarını ve yetişkinler mütevazi hayallerini kaybedeli epey oldu.
Ellerimizle yarattığımız canavarlar tarafından yutulmak üzereyiz.
Hayatlarımızı cihazlara teslim etmiş ve efendilikten köleliğe geçiş yapmış zavallılarız artık biz.
İlkel dürtülerin tüm duygusallığımızı mağlup ettiği, romantizmin itibarsızlaştığı, değerlerle yaşamanın soyu tükenmişlik sayıldığı bir modülde nefes alıp veriyoruz.
Hal böyle iken hala dününü hatırlayan bazılarımız, hüzünlü özlemler biriktiriyor göğüs kafeslerinde.
Bu yüzden geçmişin göreceli iyiliğiyle sarsılıyoruz o şarkıları dinlerken. Bu yüzden ben 90 ları geri çağırmak istiyorum, bir diğeri 70 leri belki.
Hasılı kelam, bugünden daha güzel bağlarım var eskiyle. İlk gençliğimin masum yürek atışları benzemiyor şimdinin ucuz ve astarsız ilişkilerine.
Sertap’ın güzel sesinden çıkıp içime dökülen o şarkıda olduğu gibi aslında.
İncindim, incitildim derinden
Terk ettim kendimi
Tesadüfen karşılaştım içimde
Kendimle yeniden
Bir minicik kız çocuğu hâlâ
Anlatamam gördüklerimi
O neşeli çocuğa
Artık beni asla yaralayamaz
Hayat eğer istemezsem
Yıllar beni kolay yakalayamaz
Ben durup beklemezsem
Siz yine de incelikli davranın
Benim kadar değilse de
Ben bu yüzden, incelikler yüzünden
Belki daha çok üzüldüm
Nokta
Derya CESUR